Cumartesi, Mayıs 23, 2015

Petra Mitchell - Dokuz Mektup, Üç Fotoğraf, Bir İsim || Yorum


Yorumum:

Dokuz Mektup, Üç Fotoğraf, Bir İsim, Kahve Yayınlarının son dönem çıkan kitaplarından biri. Üstelik kendisi benim çok ama çok beğendiğim bir kitap oldu.

Petra'nın annesi Helena, 2. Dünya Savaşı sırasında Almanya'da bulunan Amerikalı askerlerden biri olan Peter'a aşık oluyor. Tabii ki Peter'da ona. Savaşın gölgesinde de olsa büyüyor bu aşk ancak savaş bittikten sonra Peter'ın ülkesine geri dönmesi ile son bulmak zorunda kalıyor. Bu filizlenen aşk bir meyve veriyor ki o, Helena'nın aşık olduğu adamın ismine istinaden koyduğu Petra oluyor. 

Amerikalı bir askerin çocuğu olarak Petra, her zaman çevresinden ağır laflar yiyen biri olarak büyüyor. Ki kendisi babasını hiç tanımadığı halde bunlara maruz kalıyor. Neyse ki annesi, büyükannesi ve büyükbabası var ki onlara eksik ailenin yokluğunu hissettirmiyorlar. İlerleyen zamanlarda aileye bir de üvey baba katılıyor.

Aslında kitap tam da ifade ettiği şekilde geçmiyor. Petra tabii ki tüm hayatı boyunca babasını merak ediyor, hatta onu bulmak için yollara başvuruyor ancak kitap tamamen bundan oluşmuyor. Hikaye, Petra'nın çocukluğundan başlayarak günümüze kadar tüm hayatını anlatıyor. Kitabın inceliğine hiç bakmayın, öyle güzel ve akıcı dille yazılmış bir eser ki Petra'ın biyografisini 150 sayfada özümseye özümseye okuyorsunuz. Bunda kalemin ustalığı ve çevirinin mükemmelliği de göz ardı edilmemeli bence.

Yine de bana sorarsanız biraz daha uzun olabilirdi. Açıkçası ben Petra'nın yaşadıklarını okumaya devam etmeyi çok isterdim. Ki dürüstlükle söyleyebilirim ki normalde biyografilerle arası iyi olan biri değilimdir ama Dokuz Mektup, Üç Fotoğraf, Bir İsim kitabını okumaya başladığımda 70-80 sayfanın su gibi akıp gittiğini gördüm. Baktım ki çok hızlı gidiyorum biraz yavaşlamaya başladım hatta. 

Dokuz Mektup, Üç Fotoğraf, Bir İsim kitapta anlam kazanan bir isim bu arada. Bunu belirtmeden geçmeyeyim. 

Kahve yayınlarına, bu kitabı mükemmel çevirisiyle bizimle buluşturduğu için teşekkür ederim. Tabi ki çevirmenimize de. 

Sanıyorum ki şu ana kadar yayınevinden okuduğum o güzel kitapların arasında en iyisi oldu (:


Arka Kapak

Savaş denen, insanlığa ve insana karşıt o kötücül günahın iki büyük düşmanı olmuştur: kadınlar ve çocuklar. Savaşın en acı, en alçak kısımlarını hep onlar tatmıştır. 2. Dünya Savaşı sürerken ve hatta bittikten sonra, bu acıyı kadınlara, çocuklara, cephe gerisindeki insanlara misli misli yaşatmıştır. 

Petra Mitchell, savaşı hem bir çocuk hem de bir kadın olarak deneyimlemiş, bütün bu acıları boynuna asılı bir kolye gibi taşımış Alman bir kadın. Kendi deyimiyle "kuşatma çocukları" olarak başladığı hayatına uzun bir süre "piç" olarak devam etmiştir. Ömrünün kalanını, babasını bulmaya, gerçeği aramaya adamış olan Mitchell, Dokuz Mektup, Üç Fotoğraf, Bir İsim kitabında bu süreçte yaşadığı acıları, babasına kavuşma serüvenini ve savaşın karanlık günlerini anlatıyor. Yaşadığımız şu çağda dahi kadın olmanın zorlukları ortadayken, Mitchell, bir yüzyıl geriden, büyük savaşın gölgesinden bugüne sesleniyor."Kendime artık bu son hamle dedim. Saatler sonra babamı tanıyacağım. Saatler sonra adsızlıktan çıkıp tam olacağım. Piç sözu?nu? hayatımdan atacağım ve toplumun tam bir u?yesi olacağım. Bir daha hiçbir zaman aynaya bakıp "Ben kimim?" diye sormayacağım."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum bıraktığınız için teşekkürler. En kısa sürede döneceğim (: